Farabi ve Devlet Düşüncesi

 

Farabi kendisine has yorumları ve düşünceleri olmasına karşın kendisi Aristo ve Platon’dan da etkilenmiştir. Farabi erdemli bir yaşam ve erdemli yaşamın gereklilikleri, koşullara bağlı olarak gelişimi ile ilgili düşünmüş ve tezler ortaya atmıştır. Aristo gibi Farabi’de iyi ve mutlu bir yaşam sürmek için insanın doğası gereği şehir devleti gibi sosyal bir yapı içerisinde yaşaması gerektiğine inanmıştır. Şehirlerin mutlu bir yaşamın gerçekleşebileceği en küçük yapılar olduğunu ve aynı prensiplerin büyük devlet yapıları için de uygulanabileceğini öne sürmüştür.

Farabi’nin ideal gördüğü yönetim biçiminde “Erdemli Şehir” vardır. Bu erdemli şehirlerde halka mutluluk getirecek erdemli bir yaşam öğretecek, onlara yol gösterecek erdemli bir hükümdar var olacaktır. Erdemli bir hükümdar halkına yol gösterici ve örnek olmasının bir sonucu olarak da, halkın kendisinde zamanla erdemli bir yapıya bürünür. Böylelikle toplumsal ve kurumsal anlamda erdemli bir yapı inşa edilmiş olunur. Bu yapı örnek bir devlettir. Örnek devletin amacı sadece vatandaşları için maddi refah sağlamak değil, aynı zamanda gelecekleri için de refah sağlamaktır. Yani ideal devlet, günün sorunlarına ve ihtiyaçlarına cevap verebilen bir yapıdır. Bunun yanında geleceği ön gören, geleceğin ihtiyaç ve problemlerine de cevap verebilecek yetkinliği inşa ederek kendini sürekli güncelleyebilen bir devlettir.

Farabi ideal devlet düşüncesinde bir noktaya kadar Platon’dan etkilenmiştir. Platon’dan ayrılan yanlarından birisi hükümdarın kendisiyle ilgilidir. Farabi, hükümdarın bilgelik ve erdem kaynağı olması noktasında Platon’dan ayrılmaktadır. Filozof bir kral yerine bir “imam” tarafından yönetilmeyi savunur. Farabi, sunduğu ideal devlet yapısının, yani erdemli şehrin bir ütopya olduğunu söylemiştir. İdeal devlete ulaşmanın zor olduğunu belirtmiştir. Bu zorlukları ise üç temelde ifade etmiştir.

1.      Cehalet

2.      Yoldan Çıkmışlık

3.      Sapkınlık

Cahil bir ülkede insanlar gerçek mutluluğun erdemli bir yaşam sürmekle kazanılacağını bilmezler. Yoldan çıkmış bir ülkede insanlar erdemin doğasını yanlış anlarlar. Sapkın bir ülkede ise erdemli bir yaşamı neyin oluşturduğu bilinir, fakat onun izinden gitmeyi tercih etmezler. Bu üç özelliğe sahip devletlerde insanlar iyi yaşamak yerine zenginlik ve zevk peşinde koşarlar.

Bu özellikleri sayılan toplumlar hedonist insanlardan meydana gelmiştir. Aklını önce çıkaran değil nefsini öne çıkaran toplumlardır. Ortak iyiye hizmet etmek yerine herkes kendi istek ve arzularına göre yaşamayı tercih eder. İnsanın insanın kurdu olduğu bir yapı kendiliğinde oluşmuş olur böylelikle. İnsanlar kendi isteklerinin ve çıkarlarının gerçekleşmesi için vahşi bir çekişmeye girişmekten, başkalarının haklarını ihlal etmekten çekinmedikleri bir durumun içerisinde bulurlar kendilerini. Bu yaşam tipi erdemli ve mutlu bir yaşamdan oldukça uzaktır. Bu dinamikler ile yaşayan devlet ise güçlülerin egemenliğine girecek ve aslında zamanla ahlaki ve manevi yapılar yok olmaya başlayacaktır.

Farabi, cahil ve yoldan çıkmışların ruhlarının öldükten sonra sadece kaybolacağına, sapkınların ise ebedi olarak azaba mahkum edileceğine inanmıştır. Farabi, buradaki düşüncesi ile aslında ahiret inancını ve İslami argümanları öne sürmüştür. Cahil ve yoldan çıkmışların ilahi mesaja ulaşamamış, bundan haberi olmayan topluluklar olması nedeniyle bir sorumluluklarının bulunmadığını ve bu nedenle öldükten sonra bir hesap ile muhatap olmadan ruhlarının direkt yok olacağını belirtmiştir. İslami inanışa göre kendisine vahiy veya tebliğ ulaşmamış toplumlar mükellef sayılmayacak ve öldükten sonra cennet veya cehennem ile ödüllendirilip cezalandırılmayacaklarıdır. Bu ruhlar yok edilecektir. Farabi bu konuda İslami öğreti ile bir düşünce öne sürmüştür. Sapkınların ise ebedi azaba uğrayacağı gerçeği yine İslami öğretiden hareketle ifade edilmiştir. Kendisine ilahi mesaj ulaşmış kişiler mükellef kabul edilmiş ve bu hakikati öğrenmesine rağmen hakikate inanmayıp bu doğrultuda inkarcı bir yaşam süren toplumların ise ebedi azaba mahkum edileceği gerçeğini Farabi ifade etmiştir.

Sadece erdemli bir şehrin halkının ruhları ebedi bir mutluluğa kavuşabilecekti. Yani aslında insanın ahiret hayatının belirlendiği yer olan dünyada insanın ebedi mutluluğa erişebilmesi için erdemli bir yapının idaresine muhtaçtır insan. Çünkü insan içine doğduğu topluma ve o toplumun yapısına göre yetişir ve yaşar. Böylelikle içinde bulunduğu yapıya göre kendini inşa eden birey aynı zamanda ahiret hayatını da inşa etmiş olur. Buradan çıkarılacak yorum ise erdemli bir şehir yapısı içerisinde laik bir sistemin var olamayacağıdır. Çünkü erdemli şehir insanı ebedi mutluluğa kavuşturma misyonu da taşımaktadır. Yani erdemli şehir kendini oluşturan dinamikler gereği olarak dini bir sorumluluk da taşımaktadır. Böyle bir şeyin varlığı halinde ise laik bir yapı oluşturulamaz. Laik yapının varlığı ahiret hayatını gündeminden çıkaran aydınlanma düşüncesinin ardından yaşam alanı bulmuştur kendisine. Çünkü erdemli bir yaşamdan daha çok dünyevi arzuların tamamen hakim olduğu yapılar inşa edilmiştir. İnsanın dünyası tamamen maddeler üzerine inşa edilmiş, metafizik bütün konular göz ardı edilmiştir. Böyle bir ortamın devamında ise laiklik gelişmiştir. Ancak laiklik ile erdemli şehir birbirine uzak kavramlardır.

Cahil, yoldan çıkmış ve sapkın halk dünyevi hazların peşinden koştukça, halk istedikleri ve inandıklarını vermeyeceği için erdemli bir hükümdar tarafından yönetilmeyi istemezler. Bu nedenle “Erdemli Şehir” e ulaşmak bir hayal olarak kalır. Çünkü dünyevileşmiş insanlardan oluşan toplumlar, kendi çıkarlarını mümkün olan en üst seviyeye çıkarmaya çalışan, toplumsal bir fayda gözetmeyen, ezen ezilen ilişkisinden faydalanan bir yapıdır. Böyle bir yapıya sahip toplum kendi istek ve hazlarına bir gem vurmasını isteyen erdemli bir hükümdarı desteklemeyecektir.

Halbuki her insan kendini devam ettirmek için ve en mükemmeli elde etmek için birçok şeye muhtaç olduğu bir fıtrat ile var olmuştur. İnsanın birçok ihtiyacını tek başına sağlaması mümkün değildir. Yani toplumsal yapının önemi vurgulanmıştır. Birbiri ile dayanışma içerisindeki toplum birbirinin faydasını gözeten insanların varlığı ile meydana gelmiştir. Bu toplum tipi erdemli şehrin toplumudur. İnsanların birbirlerinin mutluluğu için çalıştığı bu şehir erdemli şehirdir ve gerçek anlamda yüksek bir toplumdur.

Erdemli bir şehrin en önemli parçalarından birisi de erdemli hükümdardır. Erdemli hükümdar yöneticilik kabiliyetine sahip bir birey olmak zorundadır. Liderlik kabiliyeti ise doğuştan gelen bir özelliktir. Farabi, yöneten ve yönetilen arasında kesin bir ayrım yapmıştır. Liderin liderliğinin kaynağının kendisinden olacağını, başka bir unsurun varlığına bağlı olmadan gerçekleşebilmiş bir özelik olarak tarif etmiştir. Yani lider ve yönettiği insanların arasında belirgin bir fark olduğunu ifade etmiştir. Erdemli hükümdarın çok iyi bir anlayış, kavrayış ve ifade etme kudretine sahip olduğu belirtilmiş. O, insanları mutluluğa ve kendileriyle bu mutluluğun elde edildiği fiillere en iyi bir biçimde yöneltme kudretine sahip olmalıdır. Buna ilaveten, erdemli hükümdar savaşla ilgili fiilleri yerine getirebilmesi için bedenen sağlam olmalıdır.

Farabi, erdemli devletini bir insan olarak örneklediğinde hükümdarı bu insanın organlı içerisinde hepsine hükmedebilen merkezi bir otorite olarak görür. Hükümdar organ bütün canlı yapının içerisinden bir yapıdır. Ama diğer organların hepsinden daha fazla hayati öneme sahiptir ve onun gücü ve sağlığı nispetinden diğer organların verimliliği ortaya çıkacaktır. Bu nedenle hükümdarın tam ve sağlıklı olması gerekmektedir. Sitemdeki diğer organların sağlıklı işeyebilmesi için hepsinin ihtiyacı olan şeyi tam olarak sağlayabilmeli ve hepsine yetebilecek yetkinlikte olmalıdır. İşte erdemli hükümdarın sistemdeki, toplumdaki önemi bu denli önemli görülmüştür.

Ancak tek başına toplumun ihtiyacı olan tüm yetkinliği kendinde bulunduran tek bir kişinin var olmaması durumunda ise erdemli şehrin işleyişi erdemli kişilerin ittifakı sistemi ile devam ettirilir. Yani erdemli bir hükümdarda bulunması gereken özelliklerin ayrı ayrı kişilerde meydana gelmesi durumunda bu insanların bir araya gelerek ortak iyiye hizmet etmek amacıyla güçlerini birleştirdikleri sistem erdemlilerin ittifakıdır. Bu ittifakta her birey ittifakta var olmayan ancak kendisinde var olan özelliği ve yeteneğiyle boşlukları doldurur ve erdemli şehir olması gerektiği gibi idare edilmiş olunur. Böylelikle ideal devlet oluşturulmuş olunur.

Yorumlar

Popüler Yayınlar