Mevlana'nın Düşünce Sistemi
Mevlana Anadolu coğrafyasında, zorlu bir dönemde yaşamış ve bu durumu göz önünde bulundurarak onun düşünce yapısını ele almalıyız. Moğol akınları ile yıkıma maruz kalmış Anadolu halkı ve Batı’daki Bizans tehdidinin varlığını hisseden bir halkın içerisinde varlığını sürdürmüş. Böyle bir ortamda Mevlana, ırk ve dil ayırt etmeden insanları iyi, güzel, hakikat çatısı altında bir dünya sunan bir şahsiyet olmuştur. Mevlana’ya göre her şey ilahi olanın farklı görünümleridir. Herhangi bir ayrım gözetilemez. Bu anlayış ile yaratıcıyı merkeze alan ve insanı da O’ndan ayrı bir merkezde değerlendirmeyen bir düşünceye sahip olması insanın aslında hak ettiği değeri ortaya koymuştur. Bugün daha yeni yeni ortaya çıkan insan hakları, hayvan hakları, doğayı koruma faaliyetlerinin felsefi temelini Mevlana yüzyıllar önce dile getirmiştir. İyinin ve güzelin öne çıkarılması, kötünün ve zararlının arka planda tutulması gerektiğini, bunun bir neticesi olarak da iyi ve güzelin muhafaza edilmesi gerektiği düşüncesi önemli bir fikirsel zemin oluşturmuştur.
“Yaşadığın
dünyaya bak; yüce Allah, hangi eserini sevginin kucağında büyütmemiş? Neden
okşamak ve kucaklamakla gidilecek yere, tekme ve tokatla erişmeyi tercih
edesin?”
Mevlana’nın
bu ifadelerinden hareketle evrensel barışın, çatışmanın değil diyaloğun, çifte
standart değil adaletin ve sevginin öne çıkarıldığını görmekteyiz. Uluslararası
ilişkiler açısından bir değerlendirme yapacak olursak evrensel insani
değerlerin ön planda tutulması gerektiği, hard power kaynaklardan evvel soft
power kaynakların öncelenmesi gerektiği, çatışma yerine diyalog üzerinde
durulması gerektiği çıkarımını yapabiliriz.
“Her
yerde olmak gibi bir duan varsa, gönüllere gir; çünkü sevenler, sevdiklerini
gönüllerinde taşırlar.”
Mevlana’nın
buradaki ifadesini iki farklı açıdan ele alacağım. İnsani ilişkiler açısından
değerlendirdiğimizde kişilerin günlük sosyal ilişkilerinde, ticari
ilişkilerinde yayılmak, bağlantılarını genişletmek gibi gayeleri olan
kimselerin bunu pragmatist bir düşünceyi öncelemekten evvel sevgiyi ve insana
değer vermeyi öncelemesi gerektiğini vurgulamaktadır. Böylelikle kişinin günlük
isteklerini akış içerisinde bu yol ile de elde edebileceğini ifade etmiştir.
Devletler açısından incelememiz gerekirse, kendisine iyiliği, güzelliği,
hakikati veya faydalıyı yayma ve hakim kılma misyonu edinmiş bir devletin
varlığı halinde bunun hard power ile değil soft power ile elde edilebileceği
değerlendirmesi yapılabilir. Her yerde olmak ve her yerin onun hakikatine
teslim olması ancak insanların kalbine girmesi, kabulünü görmesi ile mümkün
olacağı çıkarımını yapabiliriz.
“Merhamette
güneş gibi ol; cömertlikte akarsu gibi ol; tevazuda toprak gibi ol; ayıpları,
kusurları örtmekte gece gibi ol.”
İyiliğin
yayılması kötülüğün azalması için insan davranışlarının iyiyi özendirecek,
kötüyü unutturacak veya başvurulmayacak bir yer olarak uzakta tutulması yönünde
bir gayret ve fikrin öne çıktığını görüyoruz. İntikam duygularının
bastırılması, sabır merkezli davranışların merkeze alındığı zor ama daha az
çatışmacı, yüksek dayanışma ve uzlaşıyı açan bir kapıya yönlendirme
yapılmıştır.
“Kimle
gezdiğinize, kimle arkadaşlık ettiğinize dikkat edin. Çünkü bülbül güle, karga
çöplüğe götürür.”
İnsanların
sosyal birer varlık olması nedeniyle insani ilişkiler, münasebetler
kaçınılmazdır. Bu nedenle insan içinde bulunduğu ortamdan, insanlardan iyi veya
kötü bir şekilde etkilenmektedir. Güzel kokulu bir yere giren üstüne güzel
kokunun sirayet etmesini engelleyemeyeceği gibi kötü kokan bir yere giren
kişinin de o kokunun üstüne sirayet etmesini engelleyemez. Çamura düşen
kirlenmem diyemez, bir ateş çemberinin içine düşüş biri bu ateş beni yakmaz
diyemez. Bu düşünce yapısında öne çıkarılan fikir, insanın sosyal bir varlık
olması nedeniyle iletişimde olduğu kişilerin şahsın davranışları ve düşünce
yapısı üzerindeki etkisi öne çıkarılmıştır.
“Akıl
bir kuzu, nefis bir kurt, iman ise çobandır. İman kuvvetli olmazsa, nefis aklı
yer.”
Burada
insanın manevi dünyası içerisindeki mücadeleden bahseden Mevlana, insanın
zihninde veya fıtratından gelen bazı şeyler arasında bir savaş olduğunu ve
insanın hangi yönünü beslerse o yönünün kuvvetli kalacağını anlatmaktadır. Bu
mücadelede insanın üstüne düşen görev imanını kuvvetlendirmesi ve nefsinin
aklını ele geçirmesini engellemesi yönünde bir tavsiye verilmiştir. Öyle ki
insanoğlu bazen yanlış yaptığının bilincinde olduğu halde yanlış yapmaya devam
eder. Bunun nedeni kişinin aklının yetersiz olmasından ziyade imanının kuvvetli
olmamasıdır. Çünkü akıl yanlış yaptığının farkında iken nefsinin arzularını
yenebilecek kudrette olmadığı için ona itaat etmektedir. Mevlana’da insanı bu
konuda uyarmış ve kendini nefsine esir etmek istemeyen kişilere bir yol
göstermiştir.
Mevlana’nın
düşünce yapısı insanı hakikate, iyiye ve güzele yönlendirmiştir. İnsanın
mutluluğunu ve selametini bulacağı yolun nerde olduğunu, hangi davranış ve
düşüncelerde olduğunu açıklamıştır. Düşüncelerini anlatmakta kullandığı metodun
başarılı olması nedeniyle fikirleri günümüze kadar ulaşmıştır. Metafizik
konular üzerinde yoğunlaşan fikir dünyası modern toplumun pozitivist anlayışı
içerisinde eritilmiş ve değeri anlaşılmamıştır.
Yorumlar
Yorum Gönder