Diplomatın Ahlakı " Uluslararası Siyasette Ahlak"
Diplomatın yalan
söylemesi ya da ahlaki değerlere göre hareket etmesi konusunu normal bir
bireyin ahlakını değerlendirmekten ziyade diplomat veya devlet adamının muhatap
olduğu konunun devlet, iktidar, uluslararası siyaset olması nedeniyle konuyu
siyaset odaklı ele almalıyız. Çünkü bireylerin ve toplumların ahlaki değerleri
değişkenlik gösterebilirken uluslararası siyasetin dengeleri, aktörleri belirli
bir noktaya getirmektedir.
Uluslararası siyasette devletlerin temsilcileri olan diplomatların yalan söylemesi ya da
söylememesini, ahlaki ilkelere bağlılıklarını inceleyelim.
Mevcut dünya siyaseti
Batılı devletlerin egemen olduğu ve üstünlüğünü kabul ettirdiği bir şekil
almıştır. Hemen hemen her devlet “insan hakları, özgürlük ve demokrasi”
ilkelerini benimsemeye mecbur bırakılmış ya da bu ilkelerin mükemmelliğine
inandırılmışlardır. Batılı devletlerin siyaset anlayışını daha iyi
anlayabilmemiz diplomatların davranışlarını da anlayabilmemize olanak
sağlayacaktır.
Machiavelli’ nin siyaset
anlayışına bakacak olursak; uluslararası siyasette amaç, her türlü aracı
meşrulaştırır anlayışı hakimdir. Amaç ise güç ve iktidardır. Yani uluslararası
siyasetteki güç ve iktidarı elde etmek ya da elde tutmak amacıyla
gerçekleştirilen her türlü eylem bu anlayışta meşru kabul edilmiştir. Bu
anlayıştan yola çıkarak diplomatların yalan söylemesi ya da etik olmayan
eylemler gerçekleştirmesi çok normal hatta çıkarları gözetmek için bir
gereklilik olarak görülebilmektedir. Çünkü diplomatın kendi devletinin
çıkarlarını muhafaza etmek için yalan söylemesi, ahlaki ilkelere aykırı hareket
etmesi gerekli görülebilmiştir. Ancak bu ahlaki değerleri gözetmeyen siyaset
anlayışının benimsendiği bir dünyada uluslararası barıştan, özgürlük ve eşitlik
gibi söylemlerden bahsedilmesi mümkün gözükmemektedir. Çünkü bu anlayış, yüz
yıllardır kendi gücünü kendinden daha zayıf devletleri boyunduruk altında
tutmak için etik olmayan pek çok aracı da kullanan bir siyaset izlemiştir. Tamamen
ahlak dışı bir yol izleyen diplomat profili kesinlikle uluslararası siyaset
için tehlikelidir.
Başka bir perspektiften
incelemek istediğimde İmmanuel Kant’ın ahlak ile ilgili görüşleri üzerinden bir
değerlendirme yapabiliriz. Kant, doğruyu söylemenin bir ödev olduğunu, kendine
ya da bir başkasına ne kadar büyük bir zarar verirse versin, doğru söylemenin
insanın kaçamayacağı bir ödev olduğunu söylemiştir. Çünkü doğru söylenmesi veya
yalan söylenmesi durumunda sonucun ne olacağının kesin olmadığı ve bu ihtimallerin
varlığı sebebiyle her durumda doğrunun söylemesi ve ahlaki ilkelerin
gözetilmesi gerektiğini düşünmüştür. Ancak diplomat, alacağı kararlar ile
pozisyonu itibariyle yalnızca kendisi ile ilgili bir durumu değil temsilcisi
olduğu devlet üzerindeki halkı etkileyen kararlar almaktadır. Bu nedenle
herhangi bir tehlike, olumsuzluk ihtimali düşünüldüğünde diplomat, kendi temsil
ettiği tarafı muhtemel olumsuzluklardan kurtarmak adına yalan söylemesi
gerekecektir. Çünkü bir tehdittin var olması, devlet veya diplomat için önleyici
tedbir almak için yeterlidir, yalan söylemek gibi. Ancak Kant’ın yalan söylemek
ve etik olanı gözetmek ile ilgili öne sürdüğü fikirler öngörüsüz ve tedbirsiz
bir diplomat profili oluşturacaktır. Bu da temsil edilen devlete güç
kaybettirir. Bu nedenle diplomat devletini tehditlerden muhafaza etmek amacıyla
yalana başvurabilir.
Diplomatın yalan
söylemesi ya da ahlaki durumu belirli koşullara bağlı olmalıdır. Aksi halde,
her durumda ahlaki ilkeleri ihlal eden, güvenilmez bir diplomasiye sahip devlet
imajı oluşturulur. Uluslararası siyasette güvenilmeyen bir aktör, müttefiksiz
kalma ya da küresel siyaset arenasından dışlanmış bir devlet olma ihtimali ile
karşılaşabilir. Bu da diplomatın, devletinin menfaatlerini ve güvenliğini
muhafaza etmeye çalışma prensibine aykırı durum oluşturacaktır. Bu konudan
hareketle nasıl bir yol izlenebileceği ile ilgili ise İslami ilkelerin etkili
olduğu bir literatüre başvurmak istiyorum.
İslami literatüre göre değerlendirdiğimizde, bir diplomatın yalan söylemesini veya hileye başvurmasının diplomasi açısından önemini şöyle değerlendirebiliriz. Hadislerde, bir kötülüğü önlemek için başka çare yoksa yalan söylemenin câiz olduğu durumlardan söz edilir. Bir diğer hadiste de “harp hiledir” ifadesi geçmektedir. Yani diplomatın yalan söyleme eylemi veya kimi zaman etik değerleri göz ardı etmesi saldırgan bir eylemden çok savunmacı bir eyleme dayanmalıdır. Aksi halde yalan söylemesi kesinlikle doğru değildir. Çünkü İslam, küresel ölçekte herkesin güven ve huzur içerisinde yaşadığı bir dünyayı hedeflemektedir. Güvensizliği yaygınlaştırmak ya da meşrulaştırmak hedefi değildir.
Diplomatın eylemlerinin
ahlaki olmasının ya da olmamasının sonuçlarını hangi açıdan
değerlendirdiğimizdir burada önemli olan. Örneğin, diplomatın ahlaki davranışı
sonucunda düşman devletin, diplomatın devletine saldırgan eylemde bulunması
sonucu ülkenin zarar görmesi veya bu saldırıda insanların ölmesi ahlaki ilkeler
gözetilmesinin sonucunda meydana gelmiştir. Burada diplomat hem ülkesini zarara
uğratmıştır hem de karşı tarafın tehdidine engel olamamıştır. Aynı zamanda
devletinin menfaatini göz ardı ederek sadakatini de yitirmiştir. Ancak tersi
durum düşünüldüğünde diplomatın ahlaki ilkeleri göz ardı edip tam tersi durumun
yaşanmasına sebep olması sadakatine zarar vermezken karşı devletin insanlarına
karşı yapılabilecek ahlak dışı veya saldırgan bir eyleme sebebiyet vermesi yine başka bir ikilem oluşturmaktadır. Diplomatın ahlakiliği, devletine sadakati içinde bulunulan şartlara
göre ve değerlendirilme ölçütüne göre değişkenlik gösterecektir.
Diplomatın yalan söylemesi ve ahlakı ile ilgili yapmış olduğum bu değerlendirmeler neticesinde, diplomatların devletlerini savunmak amacıyla yalana başvurabileceği ya da ahlaki ilkeleri göz ardı edebileceği, fakat saldırgan bir eylemde bulunmak, güvensizlik oluşturmak ya da ahlaki ilkeleri her koşulda göz ardı eden bir siyaset izleyemeyeceğine kanaat getirmiş bulunmaktayım. Diplomat ahlaki ilkelerini kendi devletine karşı bir saldırı gelmediği müddetçe korumalıdır. Diplomat bir tehdit algıladığında ise koruma refleksi ile yalnızca savunma amacıyla hareket edecek düzeyde etik değerlerini göz ardı etmeli, fakat zalimlik ve onursuzluk sayılacak eylemlere sebebiyet verecek olan davranışlardan kaçınmalıdır.
Yorumlar
Yorum Gönder